top of page
Die Schüler der Lupe

Bir Alex de Souza Hikayesi

Mehmet Mert Kundak



Alex de Souza Fenerbahçe’nin yakın tarihinde eşi benzeri olmayan bir figür. Gelişi, burada yaptıkları ve bu kulübe kattıkları anlatmakla bitmez. Onu canlı izleyebilme şansına sahip olduğum için kendimi şanslı sayıyorum ama onu sahada çubukluyla her gördüğümde şunu düşünmüşümdür, ya ondan sonrası? ya gittiği zaman? İşte bugün Anlatacağım hikayeyi ben böyle özetliyorum. Söylenemeyen son sözler, edilemeyen bir veda, yarım kalan bir hikaye. Fenerbahçe'nin efsanesine layığı ile veda edememesinin perde arkası.

Alex de Souza çubukluyu 2004'te giydi, 2012'de çıkardı 3 kez şampiyonluk yaşadı, 100'ler kulübüne girdi, 335 resmi maçta 167 gol 142 asistle 309 gole direkt katkı verdi. Başka bir deyişle Fenerbahçe onunla neredeyse her maça 1-0 önde başladı. Fenerbahçe'nin Avrupa kupalarındaki en golcü oyuncusu oldu burada iyi de gördü kötüyü de şampiyonluk kazandığı oldu son anda kaybettiği de oldu Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadığı dönemde de o vardı, 3 Temmuz sürecini de yaşadı. Ama taraftarların sadece onunla yaşadığı sadece onun varlığı ile hissettiğine inandığım bir duygu var. Güven. En umutsuz anda bile sahadaki duruşuyla şunu hissettirirdi; Hayır henüz hiçbir şey bitmedi, çünkü Alex var. O olduğu sürece bir umut vardır. Bazen onun da gücü yetmezdi bazen kötü oynadığı da olurdu ama neticede sihirbaz değildi. Onunla kazanıyor olmak zaten çok güzeldi, ama onunla kaybetmek de güzeldi çünkü kaybettiğinde bile başı dik yürürdü. Alex taraflı ya da tarafsız herkesin saygı duyduğu bir figürdü. Ona illaki bir eleştiri getirmek, tabiri caizse bir açığını bulmak için uğraşanlar şu argüman ortaya koyarlar; Madem o kadar büyük futbolcuydu neden daha büyük bir takımda oynamadı? Neden Brezilya Ligi'nin lokal yıldızlarından birisi olarak kaldı?

Kanımca bu çok tek taraflı ve dar bir bakış açısı Alex Brezilya'da Julio Baptista, Juninho, Coutinho gibi kariyerli oyunculardan daha fazla milli olmuş bir isim. 2001 yılında 24 yaşındayken Avrupa'da Parma forması ile ilk kez şansını denemiş ama parasal sorunları yaşadığı için belki de biraz da oyun stili İtalyan ligi ile uyuşmadığı için yapamamış, geri dönmüştü. 2002 Dünya Kupası'nda elemelerinde tüm maçlarda forma giydiği halde turnuva kadrosuna çağrılmadı. Hani şu turnuvada bırak maç kaybetmeyi beraberlik bile almayan turnuvayı süpüren Brezilya milli takımı. Dünya çapında popüler bir oyuncu olamamasını buna bağlıyor. Yine de kariyerinin en iyi döneminde önemli kulüplerden teklif almış. Bunlardan birisi de Barcelona. Katalan kulübü ile 5 kez transfer görüşmesi yaptığını söylüyor. Stilininde İspanya Ligi'ne uygun olduğunu düşündüğü için gitmeyi çok istemiş, ama olmamış. Transferinin önündeki en önemli engel AB vatandaşı olmamasıymış. Sonrası malum. Türkiye macerası başlıyor. Alex her fırsatta Türkiye'nin ikinci vatanı olduğunu söylüyor. Burayı gerçekten çok seviyor. En büyük destekçileri olan çocukları ve eşi de öyle. Ama buraya uyum sağlaması başlarda kolay olmamış ilk idmanına çıktığında “ben nereye geldim böyle?” diye sormuş kendi kendine Futbolcular oradan oraya bilinçsizce koşturuyor diye anlatıyor. Hatta Aslında bakarsanız Fenerbahçe'nin teklifini ilk duyduğunda hiç sıcak bakmadığını açık açık anlatıyor. Eşi hamile olduğu için Türkiye'ye gelmek istememiş O dönemi hatırlayanlar olacaktır. Alex'in transferi Türk basınını aylarca meşgul etmişti. Fenerbahçe Yönetimi Alex'i ikna edebilmek için Türkiye Brezilya arasında mekik dokuyordu. Sonunda teklifi kabul etmişti. Havalimanına indiği anda yapılan karşılama unutulmazdı. Zaten ona buraya gelmeden önce yarı Tanrı gibi kabul edileceğini söylemişlerdi ama Alex çok zeki bir adamdı. Yapılan karşılama birçok futbolcunun aklını başından alabilir ama Alex'i değil. Kendi kudretinin ne olduğunun farkındaydı. Kendini olduğundan büyük göstermediği gibi gereksiz tevazuda göstermeyen türde bir insandı. Sahaya çıktığı ilk andan itibaren kalitesini ortaya koymuştu. Ama ona yapılmaya başlanan ilk eleştirileri hatırlarsınız Alex koşmuyor büyük maçlarda ortadan kayboluyor iyi oynarken Kral oluyordu, kötü performans ortaya koyduğunda kıyasıya eleştiriliyordu. Bu durumu anlamakta her zaman zorluk çekti. Her zaman Fenerbahçe'nin hep en iyisiydi ama kaçan bir şampiyonluktan sonra bütün fatura ona kesiliyordu. Bir seferinde Kadıköy'de oyundan çıkarken ıslıklandığı bile oldu. O dönem Fenerbahçe'den gerçekten ayrılmayı düşünmüştü. Başkanın o gün ayağa kalkıp kendisini alkışladığını söylemişti. Evet, arkasında durmuştu ama o günden sonra bunu her zaman yüzüne vurdu, başına kaktı. Çok geçmeden ülkemizin futbol iklimini algıladı ve uyum sağladı zaten zeki insanlar çevresine kolay adapte olabilen insanlardır. Özellikle derbi maçlarında bilhassa Galatasaray maçlarında oynanan şeyin futbol değil savaş olduğunu demişti. Taraftarlar gerçekten bu maçları futbol müsabakası olarak görmüyordu. Başlarda bunu anlamamıştı ama sonra gördü ki sahadakilerden futbolcu değil asker olması bekleniyor. Alex sahada her zaman en iyisini vermeye çalışan türde bir futbolcuydu bir süre sonra takım kaptanlığına kadar yükseldi 10 numaralı formayı aldı. Yavaş yavaş efsane mertebesine doğru yükseliyordu. Hiçbir zaman burada havaya kalkmadı. Diğer yandan kendine has bir stili ile takımı liderlik ediyordu. Kariyeri boyunca mükemmel bir profesyonel olmuştu ve takım arkadaşlarından da aynı şeyi bekliyordu çoğu zaman hayal kırıklığına uğrasa bile. Örneğin büyük farkla önde oldukları bir lig maçında 90. dakikada bir frikik kazanmışlardı ve Mehmet Topuz frikiki atmak için topun başına gelmişti. Ne de olsa maç çoktan bitmiş, fark olmuştu Ama Alex buna izin vermedi Mehmet'i kenara itti topun başına kendisi geçti. Frikiki de gole çevirmeyi başarmıştı Alex. Maçtan sonra soyunma odasında tercüman Samet’e Seslendi ve Mehmet’i çağırmasını istedi. Mehmet, suratı asık bir şekilde geldi, Kaptan şunları söyledi:

”Bir sonraki maç yine frikik olsun, yine topun başına gel… İnisiyatif bende olduğu sürece sana yine attırmam. Çünkü neden biliyor musun? Ben her hafta antrenman sonrası onlarca frikik çalışırken, sen çoktan duşunu almış, odanda yatıyor oluyorsun. Bir kere seni yanımda görmedim. Bu yüzden kusura bakma, sen ne zaman benimle birlikte mesai verirsin, o zaman kendi ellerimle topu sana veririm. Senin duygularını anlıyorum ama şu anda frikik kullanmayı hak etmiyorsun."

Alex’in Fenerbahçe kariyerini üç başlıkta ele almak lazım. Daha doğrusu, üç teknik adamla. Christoph Daum, Arthur Zico ve elbette Aykut Kocaman. Alex Fenerbahçe’ye geldiğinde takımın başında Alman teknik adam Christoph Daum vardı. Daum, Alex’i çok istemiş ve uyum sürecinde onda yardımcı olmuştu. Alexi takıma çok güzel bir şekilde monte etmişti. 2005 yılında Alex ilk şampiyonluğunu yaşamıştı. 2005-2006 sezonunda Fenerbahçe son maçta Denizlispor ile berabere kalarak şampiyonluğu kaptırmış, zaten o dönem Avrupa kupalarındaki performansı beğenilmeyen Daum için yolun sonu gözükmüştü. Zico’nun gelişiyle Fenerbahçe’deki en rahat dönemini yaşadı Alex. Zaten takımda çok sayıda Brezilyalı oyuncu vardı Zico gibi bi idolle çalışacak olmaktan çok memnun olmuşlardı. Oynattığı futbol onların tanıdığı, bildiği bir türdü. Alex’e göre Zico işin teknik tarafında pek iyi olmasada çok büyük bir liderdi. İşin ilginç tarafı Alex ile Aziz Yıldırım arasındaki sorunlar tam olarak bu dönemde başlıyor. Zico ile Fenerbahçe 2007 yılında ligin bitmesine iki hafta kala şampiyonluğunu ilan etmişti, hoca takıma dört gün izin vermişti ama Aziz Yıldırım duruma el koyarak şunları söyledi: “Haftaya Galatasaray ile maçımız var, iki gün izin size yeter.” Zico ise başkana rest çekerek tavrını belli etmişti. Alex doğal olarak Zico’nun yanında yer aldı. Aziz Yıldırım bunu hiçbir zaman unutmadı.

2009 yazında oyuncuların daha önceden de belirtildiği üzere 7 Temmuz’da tesislere döneceği kararı verilmişti. Ancak oyuncular tatildeyken yeni hoca olarak tekrardan Daum ve antrenör olarak Aykut Kocaman ile anlaşılarak yeni bir yapı kurulmaya çalışılıyordu. Oyunculara tatillerini yarıda kesip, tesislere dönme çağrısı yapıldı. Takım tesiste toplanmıştı. Alex hariç bütün takım. Alex önceden kararlaştırılan tarih olan 7 Temmuz’da tesislere ayak bastı. İşte Aykut Kocaman ile tanışması o zaman gerçekleşti. Aykut Kocaman lafa girmişti: “Sen takım kaptanısın. Herkesten önce burada olman gerekirdi, ama en son sen geldin. Bu durumdan rahatsızım.” Alex ise şöyle cevap verdi: “Bende tatilimin yarıda kesilmeye çalışılmasından rahatsızım.”. O sezon Fenerbahçe son maçta gene şampiyonluğu kaybetmiş ve takımın başına nihayet Aykut Kocaman geçmişti.

Şampiyonlar ligi ön eleme turlarında Fenerbahçe’nin elenmesiyle Aziz Yıldırım Alex’i günah keçisi ilan etti. Eğer ön elemelerde eleneceksek sana ihtiyacımızın olmayacağını söylemişti başkan. Eşyalarını toplayıp gitmesini söyledi. Alex Aykut Kocaman’nın yanına gitti.

Aykut Kocaman’da futbolcuyken bu şekilde gönderildiğini anlattı. Ertesi gün Aziz Yıldırım tercümede bir hata olduğunu ve Alex’in hiçbir yere gitmeyeceğini söyledi. Aradan bir süre geçtikten sonra Aykut Kocaman Alex’in yaşlandığını eskisi kadar performans veremediğini düşünerek eskisi kadar çok süre vermemeye başlamıştı. Alex hiçbir zaman Aykut Kocaman’ın bu düşüncelerine anlam verememişti çünkü Alex o sezon 28 gol 16 asist ile takımını şampiyonluğa taşımıştı. İki sene sonra Aykut Kocaman yaptığı bir basın toplantısında “Alex olmadan oynamayı öğrenmeliyiz.” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Nitekim dediğini yapmıştı. Fenerbahçe Spartak Moskova karşısında gerideyken Alexi maça hiç almamış ve Şampiyonlar Ligi’nden elenmelerine sebep olmuştu. Alex Twitter üzerinden bir arkadaşının “Neden oynamıyorsun?” sorusuna cevap olarak “Kıskançlık.” demişti ve bu durum büyük yankı uyandırmıştı. Yönetim bu durumdan çok şikayetçi olmuştu. İlerleyen zamanlardaki yaşanan gerilimler ve taraftarlar arasında yaşanan tartışmalarla birlikte yavaş yavaş Alex’e gidiş yolu gözükmüştü. Ancak Alex gitmeyi hiç istemiyordu. Futbolu burada bırakmayı istiyordu. Aziz Yıldırım ile yaptığı görüşmelerde başkan ona sezon sonuna kadar kalabileceğini ancak genç takımla çalışacağını söylemişti. Alex ise bu durumu kabul etmeyerek gitmeye karar vermişti. O günün akşamında Alex Twitter üzerinden şöyle bir yazı paylaştı: “Kontratımı sonlandırdım. Hayatımın en üzücü imzası oldu. Fenerbahçe bir oyuncu kaybetti ama bir taraftar kazandı. Her şey için teşekkürler.

Alex o günleri hayatının en üzücü anları olarak değerlendiriyor. Fenerbahçe'den ayrılması onun futbola karşı duyduğu zevki artık alamamasına sebep olmuş ve hayatının birkaç yıl düzensiz gitmesine sebep olmuştu. Bu ayrılık hem Fenerbahçe’nin belki de tarihinde yaşadığı en başarısız döneme sebep olmuştu. Daha önemlisi bu ayrılık illaki bir gün gerçekleşecekti ama hiçbir taraftar bu ayrılığı sindirememişti. Onun yeri hiçbir zaman dolmadı, dolmayacaktı ve hiçbir zaman da dolmayacak.

Kaynakça:

Samet Güzel / Futbol / Ekim sayısı



11 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Savaş

Kendine İnan

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page